İlkokul öğretmenim, ellilerinde, kır saçlı bir hanımdı. Saçları açık dolaşan gördüğüm ilk kadın. Babamdan bile sinirliydi, niye ki?.. Bize ilk ödevimizi verdi, herkes bir türkü şarkı ezberleyip gelecekti. Halk âşıklarıyla aşık atacak repertuarı bulunan babanın oğlu için zor bir ödev değildi bu. Babam, türküyü zevkle ezberletti, hayatında ilk -ve son kez- bir ödeve yardımcı olmanın haklı gururunu yaşadı. Büyük gün geldi, parmaklar kaldırıldı. Bana ezberletilen şarkıyı söyledim:
"Odam kireçtir benim
Yüzüm güleçtir benim
Soyunda gir koynuma
Terim ilaçtır benim"
-Kes kess, terbiyesiz seni! Gel bakalım buraya! Bula bula bu türküyü mü buldun geri zekâlı!? Hangi utanmaz öğretti bunu sana!? Terin ilaçtır senin ha!?..
Dedemin elinden güçlü elleri vardı kadının. İki, belki dört kez ama öyle böyle değil, abanarak vurdu, sıranın yolunu zor buldum. Alay komutanının oğlu Cem, kendisi en yakın arkadaşımdı, benden sonra ondaydı:
"Benim gönlüm sarhoştur
Yıldızların altında
Sevişmek ah ne hoştur
Yıldızların altında"
-Aferin Cem! Alkışlayın arkadaşınızı!
Ben de alkışladım. Neler olduğunu tam olarak idrak edemedim ama anlayabildiğim kadarıyla bütün pislik kireçten çıkmıştı.